21 Kasım 2016

Sulhperver - Nakkâş-ı Ezelî

21.11.16
Çalacak başka kapım yok!
Ki Sen, mîmarısın yedi gök ve zeminin.
Bense yeryüzünün başıboş gezeniydim.
Güneş'i gazsız yandıran Nakkâş-ı Ezelî'dir.

Ey gökyüzünün sahibi dara düştüm,
Atladım huzurundan aşağı paraşütsüz.
Şüphesiz ki ben zalimlerden oldum.
Kurtar beni, çünkü; yalnızca sen bana güçsün!

Serçe kuşu kadar yok iktidarım...
Acizim; senden gayrısından medet ummam, umamam!
Hem nihayetsiz ihtiyacım...
Fakirim ama hizmetime sunulmuş ağaçlar ve bulutlar.

Artık en sonunda tutup kolundan,
Diyeceğim ki:
"Şu çürüyüvermiş kuru odundan,
Rengarenk çiçekleri hâlk eden zât,
Elbette bizlerinde duâlarını duyuyordur ya!"

Ümitsizliğin tiryakı avucunda saklı,
İstimal et onu, şifâ bul acından.
Ebedi yaralarımdan neşet eden bir sancım var,
Kolum kanadım kırık, kaçamam avcımdan!


Eceli gördüm, başımı kuma gömdüm!
Vallahi el vermiyor hiç buna gönlüm.
Ölümle burun buruna duran ömrü,
Mâliki benim deyip sahiplenemem!

Ki bizim değil aldığımız nefes bile.
Âh şu insanlar ne kadar çok hevesliler...
Hem uçsuz bucaksız arzuları var.
Ve yalnız Cennet kâfi gelebilir o arzularına.

Düşerim, kalkarım, uhuvvet derim.
Der demez yaralarıma gâibden bir kuvvet gelir.
Güneş'in ziyâsı bile sendeki nûra denk değil!
Ve hala çoğu hadise zuhur etmedi...

Gözlerim gözlerine vurulacak daha.
Güneş'in payitahtına o an kurulacak tan.
Karanlığın hüküm süreceği o günde;
Ellerinden başka kalmayacak tutunacak dal!


Tesadüfen mi gökten inen?
Karı şuursuz bulutlar mı gönderdiler?
Rahmetini görüyorken körler bile,
Onlar göz göre göre zulmete yönlendiler...


0 yorum:

Yorum Gönder

 
Footer'ı Göster
Dostlar
KomediSizsiniz